dodimus
Mesaj Sayısı : 26 Yaş : 54 Nerden : ankara Kayıt tarihi : 24/08/08
| Konu: Çocuk Olmadıklarını Öğrendim Paz Ağus. 31, 2008 8:20 pm | |
| On yaşında oldukça gösterişsiz bir kız çocuğa güzel olduğunu söyledim. “Teşekkür ederim, belki bir gün gerçekten güzel olurum” dedi. Bir gece bir arkadaşımın beş yaşındaki oğlunu yatırdım ve ışığı söndürürken, “İyi geceler, tatlım” dedim. Tüm çocukların bundan hoşlanacaklarını düşünüyordum. Çocuk, “Ben pasta değilim” diye yanıt verdi. Buna benzer iki şey daha denedim. Çocuk her ikisini de reddetti. Sonunda, “Peki, nesin sen?” diye sordum. Büyük bir gurur ve sabırla, “Ben bir insanım” dedi. Çocuklarla daha sonraki karşılaşmalarımda bunu hep anımsamaya çalıştım. Kendi çocukları olmayan tüm insanlar gibi ben de küçük dostlarımla çok iyi anlaşıyorum. Beş aylıktan büyük tüm çocuklar benim dostumdur. Hepsi üstünde ayrı ayrı düşünür, fikir sahibi olurum. Sonuç olarak yetişkinlerin çocuklara karşı olan davranışlarında egemen olan isteklerle dolu düşünceler beni her zaman şaşırtmıştır. Ben çocukları tek bir sınıf olarak düşünmüyorum. Görüyorum ki iyi, kötü, zeki, neşeli ya da gaddar olabilirler. Tıpkı yetişkinler gibi... Onun için her türlü arkadaşlığımız oluyor. Arkadaşlık ilerlerse bu, kendiliğinden ve dürüstce olur. Olmazsa her iki taraf için de birşey yapmak zorunluluğu yoktur. Birbirimizden öğrendiklerimiz: Çocuklar çok anlayışlıdırlar. Bir çocuğu pohpohlayabilirsiniz fakat bunu yaparken çok dikkatli olmak zorundasınız. Çocuk, sözlerinizde ince bir alay, gizli bir amaç olup olmadığını anlar ve hoş olmayan bir durumdan kaçınır. Bir partide on yaşında oldukça gösterişsiz bir kız çocuğa güzel olduğunu söyledim. “Teşekkür ederim, belki bir gün gerçekten güzel olurum” dedi. Ağzım açık kaldı. Güzelliğin bir duygu olduğunu biliyordu belki, fakat bu düşünce onu rahatsız ediyordu. Onu övmeye devam etsem bunu hakaret sayacak ve bana olan güveni sarsılacaktı. Oniki yaşındaki bir erkek çocuğu gereksinimi olduğunu düşündüğüm için, biraz pohpohlamayı denemiştim, fakat çok ileri gitmişim. Onu öven üç beş sözümden sonra, “Bu ağız kalabalığını bırakalım artık” dedi. Yumuşak bir sesle, “Touche” diye yanıt verdim. “Touche ne demek?” diye sordu. “Sen kazandın demek” dedim. “Ben aynı şeyleri söylemeye çalışıyordum. Seni sevdiğimi anlatmak istiyordum.”Gülerek, “Mesajınızı aldım” dedi. Sonra kızıp kızmadığımı sordu. “Hayır” dedim. “Birşeyler öğrendim. Birbirinden birşeyler öğrenmek iki insanın arkadaş olmasına yardım eder.” “Ne öğrendiniz?” diye sordu. “Ne zaman susmam gerektiğini” diye yanıt verdim. “Ben de birşey öğrendim” dedi, “Touche’nin ne demek olduğunu.” Bir çocuğun samimiyeti insanı kızdırmaz, tam tersine çok akılcı ve zevk vericidir. Bunun nedeni çocuklar büyüklerden daha dürüst olduğu için değil, daha henüz yalnızca kendi kendileriyle meşgul oldukları içindir. Havacı filozof Antoine de Saint-Exupery insanlar arasındaki bağlılıkların çabayla kurulabileceğini ve öğrenilmesi gereken birşey olduğunu söyler. Diğer insanlara değer verilmesi gerektiğini çocuklara biz büyükler öğretmeliyiz. Çocuk yetiştirmek budur. Öteki kişilerin duygularına saygı duymak olgun düşüncenin bir parçasıdır. Bugün sevginin bir çocuk için gereken herşeyi yapabileceğine inanılır fakat sevginin farklı biçimleri olduğunu unutmamak gerekir. Küçük bir kız tanırım, annesi ile babası onu çok sevdikleri halde gereksinimlerini anlamamaktadırlar. Çok zeki bir çocuktur. Bu konuda kardeşlerini hatta annesiyle babasını da geride bırakmıştır. Okul idaresi onu özel bir okula göndermek ister. Küçük kız da bunu çok istediği halde annesiyle babası aileden ayrı büyüyeceğinden ve bu yüzden mutsuz olacağından korkmaktadırlar. Çocuk yeteneklerinin farkındadır ve “Ailem akıllı oluşumdan memnun değil, öteki çocuklar gibi olmamı istiyorlar” diye düşünür. Bilgisizce hareket etmek çocuğun ruhunu öldürebilir. Çocuğu istemediği birşey olmaya zorlayan sevgi, kötü sonuçlar doğurabilir. Çocuklar bize neler borçludurlar? Bir gün küçük dostlarımdan biri, “Sizin yanınızda oluşum size büyük bir önem kazandırıyor mu?” diye sordu. “Ne demek istediğini anladığımı sanıyorum” diye yanıt verdim. Neşeyle, “Ben de” dedi. “Yalnızca annemle babam hep kendilerini önemli insanlar yaptığımı söylüyorlar. Okulda kötü notlar alırsam insanlar onlara yukarıdan bakarlarmış. Anlayamıyorum.” Çocukları, yaşamımıza bir anlam verdiklerine inandırmamız çok ilgi çeticidir. Bu tam aksi yönde olmamalı mıdır? Onları, yaşamın yaşamaya değer olduğuna inandırmamalı mıyız? Bize eğer yaşama gücünü onların verdiğine inanıyorsak bu bizim amacımız, bizim sorumluluğumuzdur, onların değil. Hiç kimsenin duygularının birbirine tümüyle uyamayacağını yaşam bize öğretmiştir. Böyle bir şeyi çocuklarımızdan nasıl bekleyebiliriz? Ayrılık, kendimizi salıvereceğimiz bir durum değildir. Bir çocuğun karakterini kabul etmemiz gerektiğini gösteren bir gereçtir. Çoğu çocukların eleştirici yönlerini görünce körleştirmeye çalışırız. Hem onların canlı ve yaratıcı olmalarını isteriz hem de yaratıcı düşüncenin geleneklerini aştığını düşünerek onların düşünce özgürlüklerini kısıtlamaya kalkarız. Ortaokula giden küçük bir kız bana bir tür kompliman yaptı. “Büyüdüğüm zaman sizin gibi olacağım, annem gibi değil” dedi. Hiçbir şey söyleyemedim. Bir kez orta yaşın altındaydım. İkincisi, annesi arkadaşımdı ve şu ya da bu biçimde kusurlarını konuşmak istemiyordum. Eleştirmek, bir düşünce, bir değerlendirme ve anlama yoludur. Eğer bir çocuğun fikrini açıkca söylemesini, ne demek istediğini anlatmasını ve anlatmak istediği şeyi söylemesini istiyorsak onun düşüncelerini hoşumuza gitmese de dinlemek zorundayız. Çocuklarla eğer her gün birlikte olsaydım, anne ve babaların düştükleri hataları benim de yapacağıma kuşku yok. Yalnızca çocuklarla tam bir anlaşmanın olanaksız oluduğunu unutmamaya çalışırdım. Bir öğleden sonra eve döndüğüm zaman apartmanda benim oturduğum dairenin önünde bir grup kız çocuğunun oynadığını gördüm. Bir kitabın sayfasını yırtmışlardı ve yapıştırmak için bende birşeyler olup olmadığını sordular. İstediklerini verdim. Kibarca teşekkür ettiler. Sonra içlerinden biri, “Şimdi artık gidebilirsiniz” dedi. Yavaşça içeri girdim ve kapıyı kapattım. Burada arkadaşlarımın çocuklarının bana öğrettiği şeylerin özü vardı. Olduğunuz gibi görünün, verebildiğiniz kadarını verin, sonra da kendi işinizle uğraşın. Şimdi bu direktifi yerine getiriyorum. alıntıdır | |
|